( (
                        Bekir KARAKUŞ
Köşe Yazarı
Bekir KARAKUŞ
 

Siyasetin Gölgesindeki Sorumluluk: Başarı ve Başarısızlık Kime Ait?

​Türk siyasi hayatının önemli figürlerinden Ahmet Davutoğlu'nun 2002-2016 yılları arasındaki Başdanışmanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık gibi kritik görevlerdeki performansı, 2016 sonrası siyasetten ayrılışıyla birlikte yeniden alevlenen bir tartışma konusunu gündeme getirdi: Siyasi başarı ve başarısızlıkların sorumluluğu kime aittir? ​Görevden ayrılışının ardından, pek çok siyasetçi ve gazeteci tarafından, hükümetin hataları ve başarısızlıkları neredeyse tek başına Sayın Davutoğlu'na yüklenirken, elde edilen başarılar Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın hanesine yazıldı. Bu durum, sadece siyasi bir çekişmenin ötesinde, siyasi ahlak ve sorumluluğun paylaşımı bağlamında derin etik soruları beraberinde getiriyor. ​Sorun, Türkiye'nin o dönemki parlamenter sistem yapısının göz ardı edilmesinden kaynaklanmaktadır. Sayın Davutoğlu'nun tek kişilik bir otoriteyle değil, bir zincirin halkası olarak görev yaptığı unutulmamalıdır. ​Başdanışmanlık ve Dışişleri Bakanlığı döneminde kararların nihai olarak onay merci, o dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı'dır. Ayrıca, bakanlık bürokratları, danışmanları ve Kabine üyeleri de süreçte yer almıştır. ​Başbakanlık döneminde mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde olduğu gibi tek kişinin kararnamesiyle yönetilen bir yapıya sahip değildi. Başbakan'ın politikaları, Bakanlar Kurulu'nun kolektif onayı, parti grubunun desteği ve en nihayetinde Cumhurbaşkanı'nın onay ve denetimine tabiydi. Bir Başbakan, Kabine ve Cumhurbaşkanı'nın iradesi dışında tek başına büyük bir başarıya imza atamayacağı gibi, büyük bir başarısızlığın da yegâne müsebbibi olamaz. ​Bu nedenle, başarılar bir kolektif iradenin ürünü olduğu gibi, hatalar ve başarısızlıklar da aynı kolektif iradenin ve sistemin sorumluluğundadır. Siyasi etik, bir ayrılık yaşandığında, geçmişteki ortak eylemlerin yükünü tek bir kişiye yıkmayı reddeder. ​Siyasilerin, kendi politik varlıklarını güçlendirmek ve muhaliflerini zayıflatmak adına, başarısızlıkları bir rakibe, başarıları ise kendilerine mal etme eğilimi, siyasetin doğasında var olan pragmatik bir davranış olarak görülebilir. Siyasetin doğası gereği, zaman zaman ahlaki olmayan bu tür yaklaşımlara rastlanabilir. ​Ancak, asıl sorgulanması gereken, kendilerini "aydın" ve "tarafsız" olarak konumlandıran köşe yazarlarının bu sürece dahil olmasıdır. Köşe yazarlarının temel misyonu; Olayları tüm boyutlarıyla, sistemin işleyişini gözeterek analiz etmek, okuyucuyu kolay ve tek taraflı açıklamalara değil, derinlemesine muhasebeye yöneltmek, iktidar veya güç odaklarının söylemini papağan gibi tekrarlamak yerine, mesleki bağımsızlığı korumaktır. ​Bir gazetecinin veya köşe yazarının, geçmişteki kolektif sorumluluğu göz ardı ederek, sırf mevcut siyasi rüzgara ayak uydurmak adına bütün suçu tek bir isme yüklemesi, etik bir sapmadır. Bu durum, gazetecilik mesleğinin itibarını zedelemekte ve kamuoyunun doğru bilgiye ulaşmasını engellemektedir. "Rızkı sadece Allah verir" inancı, köşe yazarları için sadece dini bir düstur değil, aynı zamanda mesleki bağımsızlığın da temel direği olmalıdır. Bir yazarın, kalemini siyasi güç odaklarının memnuniyetine endekslemesi, kariyer kaygısıyla gerçeği çarpıtması, en büyük mesleki ahlak ihlalidir. ​Gerçek aydın, rızk endişesiyle değil, doğruluk ve hakikat aşkıyla yazar. Tarafsızlık iddia eden bir yazarın, siyasi mücadelenin basit bir tarafı haline gelmesi, aydın sorumluluğuna yakışmaz. Onların görevi, siyasi figürleri değil, gerçekleri savunmaktır. Siyasi arenada yapılan bu tür sorumluluk yüklemelerinin ahlaki olup olmadığı sorusunun cevabı ise, siyasetin ve medyanın etik pusulasını ne kadar koruyabildiğiyle doğrudan ilişkilidir. ​Bu durum, Türk siyasetinde sorumluluğu üstlenmek yerine, günah keçisi arama geleneğinin bir yansımasıdır. Siyasi başarıların ve başarısızlıkların doğru adresini bulmak, sağlıklı bir demokrasi ve vicdanlı bir aydın sorumluluğu için hayati önem taşır. Özellikle kendisine ulusal basında yer bulan köşe yazarlarının Rızkı Allah'ın verdiğine inanmasını ve buna göre ellerini vicdanlarına koyarak yazılarını kaleme almaları dileğiyle iyi pazarlar dilerim.
Ekleme Tarihi: 23 Kasım 2025 -Pazar
                        Bekir KARAKUŞ

Siyasetin Gölgesindeki Sorumluluk: Başarı ve Başarısızlık Kime Ait?

​Türk siyasi hayatının önemli figürlerinden Ahmet Davutoğlu'nun 2002-2016 yılları arasındaki Başdanışmanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık gibi kritik görevlerdeki performansı, 2016 sonrası siyasetten ayrılışıyla birlikte yeniden alevlenen bir tartışma konusunu gündeme getirdi: Siyasi başarı ve başarısızlıkların sorumluluğu kime aittir?

​Görevden ayrılışının ardından, pek çok siyasetçi ve gazeteci tarafından, hükümetin hataları ve başarısızlıkları neredeyse tek başına Sayın Davutoğlu'na yüklenirken, elde edilen başarılar Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın hanesine yazıldı. Bu durum, sadece siyasi bir çekişmenin ötesinde, siyasi ahlak ve sorumluluğun paylaşımı bağlamında derin etik soruları beraberinde getiriyor.

​Sorun, Türkiye'nin o dönemki parlamenter sistem yapısının göz ardı edilmesinden kaynaklanmaktadır. Sayın Davutoğlu'nun tek kişilik bir otoriteyle değil, bir zincirin halkası olarak görev yaptığı unutulmamalıdır.

​Başdanışmanlık ve Dışişleri Bakanlığı döneminde kararların nihai olarak onay merci, o dönemin Başbakanı ve Cumhurbaşkanı'dır. Ayrıca, bakanlık bürokratları, danışmanları ve Kabine üyeleri de süreçte yer almıştır.

​Başbakanlık döneminde mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde olduğu gibi tek kişinin kararnamesiyle yönetilen bir yapıya sahip değildi. Başbakan'ın politikaları, Bakanlar Kurulu'nun kolektif onayı, parti grubunun desteği ve en nihayetinde Cumhurbaşkanı'nın onay ve denetimine tabiydi. Bir Başbakan, Kabine ve Cumhurbaşkanı'nın iradesi dışında tek başına büyük bir başarıya imza atamayacağı gibi, büyük bir başarısızlığın da yegâne müsebbibi olamaz.

​Bu nedenle, başarılar bir kolektif iradenin ürünü olduğu gibi, hatalar ve başarısızlıklar da aynı kolektif iradenin ve sistemin sorumluluğundadır. Siyasi etik, bir ayrılık yaşandığında, geçmişteki ortak eylemlerin yükünü tek bir kişiye yıkmayı reddeder.

​Siyasilerin, kendi politik varlıklarını güçlendirmek ve muhaliflerini zayıflatmak adına, başarısızlıkları bir rakibe, başarıları ise kendilerine mal etme eğilimi, siyasetin doğasında var olan pragmatik bir davranış olarak görülebilir. Siyasetin doğası gereği, zaman zaman ahlaki olmayan bu tür yaklaşımlara rastlanabilir.

​Ancak, asıl sorgulanması gereken, kendilerini "aydın" ve "tarafsız" olarak konumlandıran köşe yazarlarının bu sürece dahil olmasıdır. Köşe yazarlarının temel misyonu; Olayları tüm boyutlarıyla, sistemin işleyişini gözeterek analiz etmek, okuyucuyu kolay ve tek taraflı açıklamalara değil, derinlemesine muhasebeye yöneltmek, iktidar veya güç odaklarının söylemini papağan gibi tekrarlamak yerine, mesleki bağımsızlığı korumaktır.

​Bir gazetecinin veya köşe yazarının, geçmişteki kolektif sorumluluğu göz ardı ederek, sırf mevcut siyasi rüzgara ayak uydurmak adına bütün suçu tek bir isme yüklemesi, etik bir sapmadır. Bu durum, gazetecilik mesleğinin itibarını zedelemekte ve kamuoyunun doğru bilgiye ulaşmasını engellemektedir.

"Rızkı sadece Allah verir" inancı, köşe yazarları için sadece dini bir düstur değil, aynı zamanda mesleki bağımsızlığın da temel direği olmalıdır. Bir yazarın, kalemini siyasi güç odaklarının memnuniyetine endekslemesi, kariyer kaygısıyla gerçeği çarpıtması, en büyük mesleki ahlak ihlalidir.

​Gerçek aydın, rızk endişesiyle değil, doğruluk ve hakikat aşkıyla yazar. Tarafsızlık iddia eden bir yazarın, siyasi mücadelenin basit bir tarafı haline gelmesi, aydın sorumluluğuna yakışmaz. Onların görevi, siyasi figürleri değil, gerçekleri savunmaktır. Siyasi arenada yapılan bu tür sorumluluk yüklemelerinin ahlaki olup olmadığı sorusunun cevabı ise, siyasetin ve medyanın etik pusulasını ne kadar koruyabildiğiyle doğrudan ilişkilidir.

​Bu durum, Türk siyasetinde sorumluluğu üstlenmek yerine, günah keçisi arama geleneğinin bir yansımasıdır. Siyasi başarıların ve başarısızlıkların doğru adresini bulmak, sağlıklı bir demokrasi ve vicdanlı bir aydın sorumluluğu için hayati önem taşır.

Özellikle kendisine ulusal basında yer bulan köşe yazarlarının Rızkı Allah'ın verdiğine inanmasını ve buna göre ellerini vicdanlarına koyarak yazılarını kaleme almaları dileğiyle iyi pazarlar dilerim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (