Sayın Dışişleri Bakanım, Değerli Kamuoyu...
Bu metni, savunma analizi ve stratejik iletişim alanındaki yirmi yılı aşkın tecrübemle ve toplumsal dinamikleri okuma yetimle kaleme alıyorum. Amacım, Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef alan sistematik bir jeopolitik operasyonu tüm boyutlarıyla teşhis etmek ve acil eylem için bir yol haritası sunmaktır.
Ana Teşhis: Stratejik Kuşatmanın Kodları ve Türkiye'nı'nın Asimetrik Cevabı
2025 yılına girerken, Doğu Akdeniz'de yaşananlar basit bir diplomatik anlaşmazlık değil, derinlemesine planlanmış bir "entegre kuşatma stratejisinin" tezahürüdür. Lübnan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasındaki 2007 tarihli deniz sınırlandırma anlaşmasının gündeme gelmesi, bu stratejinin sadece görünen yüzüdür. Operasyonun arka planında, ABD-İsrail-Yunanistan-GKRY ekseninin Doğu Akdeniz'i "Türkiye'siz bir enerji koridoru" na dönüştürme ve Ankara'yı bölgesel denklemden dışlama hedefi yatmaktadır.
Ancak kritik gözden kaçan nokta şudur: Türkiye, bu kuşatmayı kırmak için son derece etkili, çok boyutlu ve asimetrik bir strateji izlemektedir. Suriye, Libya (Ulusal Mutabakat Hükümeti yanında Hafter ile de diyalog) ve Filistin ile yapılan deniz yetki alanları anlaşmaları, geleneksel diplomasinin sınırlarını aşan, kuşatmayı içerden çökerten dahiyane hamlelerdir. Bu hamleler sadece hukuki kazanım değil, aynı zamanda rakibin psikolojik üstünlük iddiasını tersyüz eden stratejik mesajlardır.
Stratejik Analizin Üç Temel Ekseni
1. Zamanlama ve Psiko-Stratejik Savaş: Lübnan anlaşmasının Türkiye'nin iç ve dış politika gündeminin yoğun olduğu bir dönemde ısıtılması tesadüf değildir. Amaç, Türkiye'yi "iki cephede savaşan" bir aktör konumuna sokarak karar alma mekanizmalarını felce uğratmak ve kamuoyunda "çaresizlik" algısı yaratmaktır. Ancak, Türkiye'nin Gazze'deki Filistin yönetimi ile yaptığı anlaşma, bu psikolojik savaşı bozmuş; İsrail'in enerji hedeflerine doğrudan müdahale ederek, "Büyük İsrail" vizyonunun jeopolitik bir fantazi olduğunu göstermiştir.
2. Hukuki Meşruiyet Krizi ve Kıbrıs Gerçeği: GKRY'nin tüm Kıbrıs'ı temsilen anlaşma yapma iddiası, uluslararası hukukun temel prensipleriyle çelişen geçersiz bir iddiadır. KKTC'nin varlığı ve hakları uluslararası toplumca görmezden gelinmekte, bu durum adadaki kalıcı çözümün önündeki en büyük engeli teşkil etmektedir. Federasyon dayatması artık fiilen sona ermiş, iki devletli gerçeklik tüm taraflarca kabul edilmek zorundadır. KKTC ile acilen hayata geçirilecek kapsamlı bir iş birliği ve deniz yetki alanları anlaşması, bu hukuki gaspı bertaraf edecek yegane yoldur.
3. Enerji Jeopolitiği ve Küresel İttifaklar: İsrail'in bu süreçteki rolü, Doğu Akdeniz gazını kontrol altına alarak hem enerji bağımsızlığını kazanmak hem de Avrupa'ya alternatif bir enerji arz güzergahı (EastMed vb.) oluşturmaktır. ABD'nin "3+1" (İsrail-Yunanistan-GKRY+ABD) formatıyla bu ittifaka verdiği destek, Türkiye'yi Avrasya'ya iten ve bölgesel istikrarı riske sokan bir yaklaşımdır. Türkiye, burada bir tercih yapmak zorunda bırakılmaktadır: Ya kuşatmayı kabul edecek ya da Rusya, Çin ve İran gibi aktörlerle enerji ve güvenlik iş birliğini derinleştirerek dengeli bir dış politika inşa edecektir.
Sosyo-Psikolojik Cephe: Medya Sessizliği ve Kamuoyu Direnci
Yunan-Rum medyasının zafer naralarına karşılık, Türk medyasının bir kısmındaki ilgisizlik ve sessizlik, kuşatmanın en tehlikeli ayağını oluşturmaktadır. Bu sessizlik;
· Kamuoyunun stratejik farkındalığını köreltmekte,
· Dış politika yapıcılarını kamuoyu desteğinden mahrum bırakma riski taşımakta,
· Nihayetinde, milli iradenin zayıfladığı algısını düşmana vermektedir.
KKTC'deki iki devletli çözüm vurgusunun arkasındaki kitlesel destek, aslında Türk halkının bu oyunu gördüğünün ve Mavi Vatan doktrinine sahip çıktığının en net göstergesidir. Bu potansiyel, doğru kanalize edilmelidir.
Acil Eylem Çağrısı: Stratejik Direnç ve Diplomasi Seferberliği
Türkiye, pasif bir savunma pozisyonundan çıkıp, inisiyatifi eline alan bir "stratejik direnç" modeli uygulamalıdır.
1. Hukuki ve Diplomatik Taarruz: Lübnan'a derhal kapsamlı bir diplomatik ve ekonomik iş birliği paketi ile birlikte bir deniz yetki alanları anlaşması teklifi götürülmeli. İsrail'in Lübnan üzerindeki nüfuzu kırılarak, bu hat tıkanmalıdır.
2. Kıbrıs'ta Nihai Hamle: KKTC ile deniz yetki alanları anlaşması bir an önce hayata geçirilmeli ve tüm dünyaya "Kıbrıs'taki egemenlik eşitliği" ilan edilmelidir. Federasyon retoriği tamamen terk edilmelidir.
3. Fiili Varlığın Pekiştirilmesi: Donanma ve sismik araştırma/sondaj gemileri, Mavi Vatan sınırları içindeki varlıklarını artıracak şekilde konuşlandırılmalı. Düzenli askeri tatbikatlar ve yeni karakol hatları oluşturularak, bölgedeki hakimiyet sürekli hatırlatılmalıdır.
4. Doktriner Netlik ve İletişim: Mavi Vatan doktrininden milim taviz verilmeyeceği, net, anlaşılır ve kararlı bir diplomasi diliyle tüm uluslararası muhataplara iletilmeli. Bu durum, "Türkiye'nin kırmızı çizgisidir."
5. Avrasya Kartının Akıllıca Kullanımı: Batı ittifakı içinde kalınmakla birlikte, Rusya, Çin ve İran ile enerji, savunma ve ticaret alanlarında dengeli iş birlikleri geliştirilerek, pazarlık gücü artırılmalıdır.
6. İç Cephenin ve Kamu Diplomasisinin Güçlendirilmesi:
· Medya kuruluşları, stratejik önemi haiz konularda daha sorumlu yayıncılık yapmaya teşvik edilmeli. Kamuoyunu aydınlatacak belgeseller, analiz programları ve bilimsel çalışmalar desteklenmeli.
· Eğitim müfredatı, gençleri deniz şuuru ve jeopolitik okur-yazarlıkla donatacak şekilde gözden geçirilmeli. Milli Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı ortak projeler yürütmeli.
· Sivil toplum kuruluşları, Mavi Vatan bilincini yaygınlaştırmada kritik aktörler olarak görülmeli ve desteklenmeli.
· 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı gibi milli günlerde, Anıtkabir'de Mavi Vatan haritasının açılması gibi görsel olarak güçlü ve sembolik eylemlerle Türk kararlılığı dünya kamuoyuna etkili bir şekilde servis edilmelidir.
Sonuç Yerine
Denizlere hükmeden, tarihin akışına yön verir. Doğu Akdeniz'deki bu mücadele, bir enerji savaşı olmanın ötesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin 21. yüzyılda bağımsız bir küresel aktör olup olamayacağının sınavıdır. Mevcut tablo bir çöküş değil, aksine, Türkiye'nin dahiyane hamlelerle kendini dirilttiği bir direniş sahnesidir. Bu direnişi zaferle taçlandırmak, siyasi irade, askeri kabiliyet ve en önemlisi, milli bir şuur ile mümkün olacaktır. Tarih, şu anda bu nesli izliyor.
Saygılarımla,
Ekleme
Tarihi: 25 Ekim 2025 -Cumartesi
Sayın Dışişleri Bakanım, Değerli Kamuoyu...
1. Zamanlama ve Psiko-Stratejik Savaş: Lübnan anlaşmasının Türkiye'nin iç ve dış politika gündeminin yoğun olduğu bir dönemde ısıtılması tesadüf değildir. Amaç, Türkiye'yi "iki cephede savaşan" bir aktör konumuna sokarak karar alma mekanizmalarını felce uğratmak ve kamuoyunda "çaresizlik" algısı yaratmaktır. Ancak, Türkiye'nin Gazze'deki Filistin yönetimi ile yaptığı anlaşma, bu psikolojik savaşı bozmuş; İsrail'in enerji hedeflerine doğrudan müdahale ederek, "Büyük İsrail" vizyonunun jeopolitik bir fantazi olduğunu göstermiştir.
· Kamuoyunun stratejik farkındalığını köreltmekte,
1. Hukuki ve Diplomatik Taarruz: Lübnan'a derhal kapsamlı bir diplomatik ve ekonomik iş birliği paketi ile birlikte bir deniz yetki alanları anlaşması teklifi götürülmeli. İsrail'in Lübnan üzerindeki nüfuzu kırılarak, bu hat tıkanmalıdır.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.