( (
Cüneyt Diler
Köşe Yazarı
Cüneyt Diler
 

Türkiye'nin Jeopolitik İntiharı mı, Yoksa Diriliş Mücadelesi mi? (UYARI VE ACİL EYLEM ÇAĞRISI)

Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu Akdeniz'deki egemenlik hakları ve stratejik menfaatleri, emperyalist güçlerin sistematik bir kuşatması altında erozyona uğratılmaya çalışılıyor. 2025 yılına girdiğimiz bu kritik dönemde, Lübnan-GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) arasındaki 2007 tarihli "Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşması"nın Lübnan tarafınca onaylanması tartışmaları, basit bir diplomatik manevra olmanın ötesinde, Türkiye'yi Mavi Vatan'dan dışlama stratejisinin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Bu hamle, ABD-İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakının Doğu Akdeniz'i "Türkiye'siz bir enerji cenneti"ne dönüştürme planının en somut adımlarından biri. Ancak unutulmasın: Bu kuşatma, Türkiye'nin karşı ataklarıyla boşa çıkarılabilir – ve çıkarılmalıdır. Aksi takdirde, bu jeopolitik intihar, sadece deniz haklarımızı değil, ulusal bağımsızlığımızı da yok eder.  Stratejik İflasın Derin Kökleri: Lübnan-GKRY Anlaşmasının Perde Arkası ve Güncel Boyutları 2007'de imzalanan ama 18 yıl boyunca Lübnan tarafından onaylanmayan bu anlaşma, 2025'te yeniden gündeme getirilerek, Doğu Akdeniz'deki güç dengelerini Türkiye aleyhine çevirme amacıyla manipüle ediliyor. Lübnan'ın bu adımı, İsrail'in Lübnan'la yaptığı deniz sınırı anlaşmasının bir uzantısı gibi işliyor – ki bu anlaşma, Türkiye ve KKTC'nin haklarını hiçe sayarak Doğu Akdeniz'in gaz rezervlerini İsrail'e peşkeş çekiyor. Zamanlama tesadüf değil: Türkiye'nin Suriye ile normalleşme sürecinde olduğu bir dönemde, bu hamle Mavi Vatan doktrinimizi zayıflatmayı hedefliyor. Ancak Türkiye'nin cevabı gecikmedi – 2025'te Suriye ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşması, GKRY'nin oyununu bozacak bir karşı hamle oldu. Benzer şekilde, Libya'daki Hafter yönetimiyle yapılan anlaşma, İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakına ağır bir darbe vurdu, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin hakimiyetini pekiştirdi. Anlaşmanın kritik boyutlarını genişleterek ele alalım: 1. *Zamanlama ve Psikolojik Savaş*: Bu anlaşmanın 2025'te yeniden ısıtılması, Türkiye'nin iç politik karmaşası ve Gazze kriziyle meşgul olduğu bir döneme denk geliyor. Amaç, Türkiye'yi "pasif" göstererek, Mavi Vatan'ı adım adım eritmek. Ancak Türkiye'nin Filistin'le yaptığı deniz yetki anlaşması, Yunan-Rum oyununu bozarak, Gazze'nin Filistin'e ait deniz alanlarını koruma altına aldı – bu, İsrail'in "Büyük İsrail" hayallerine tokat gibi bir yanıt. 2. *Hukuki Gasp ve Kıbrıs'ın Bölünmüşlüğü*: GKRY, Kıbrıs adasının tamamını temsil etme iddiasıyla bu anlaşmayı yapıyor, ancak uluslararası hukuk bunu tanımıyor. KKTC'nin hakları hiçe sayılıyor, adanın Türk tarafı "azınlık" statüsüne indirgenmeye çalışılıyor. Bu, sadece deniz yetkisi değil, Kıbrıs'ın egemenliğini hedef alan bir saldırı. 2025'te KKTC ile acil bir deniz yetki anlaşması imzalanması, bu hukuki çarpıtmaya son verecek – ve vermelidir."  3. *İsrail'in Gölgesi*: Anlaşmanın arkasında İsrail'in Doğu Akdeniz gazı üzerindeki hakimiyeti yatıyor. İsrail, Lübnan'la sınır anlaşmasını kullanarak, gaz rezervlerini Avrupa'ya taşıma hayalleri kuruyor – EastMed boru hattı projesiyle Yunanistan ve GKRY'yi yanına alarak Türkiye'yi dışlıyor.  2025'te bu ittifak, ABD'nin desteğiyle güçleniyor; Washington, "3+1" (ABD-Yunan-İsrail-GKRY) ittifakını Doğu Akdeniz'de terörle mücadele ve enerji güvenliği adı altında pekiştiriyor. Ancak İsrail basını bile kabul ediyor: Türkiye'nin engellemeleri, bu projeleri sekteye uğratıyor. Medyanın Sessizliği ve Kamuoyu Manipülasyonu: Bir Teslimiyet mi, Yoksa Direnişin Önündeki Engel mi? Yunan ve Rum medyasının "tarihi zafer" çığlıkları attığı bu süreçte, Türk medyasının bir kısmındaki derin sessizlik, stratejik bir felaketin habercisi. Bu sessizlik: - Kamuoyu oluşturma mekanizmalarımızın zaafını ifşa ediyor. - Dış politika araçlarımızın etkinliğini sorgulatıyor. - Bölgesel gelişmeler karşısında tepkisiz kalmamızı teşvik ediyor. KKTC seçimlerinde Ersin Tatar'ın iki devletli çözüm vurgusu, Mavi Vatan'ı savunan milyonlarca sesle destekleniyor. Federasyon hayalleri peşinde koşanlar, Kıbrıs'ı Rumlara peşkeş çekmek istiyor – ama Kıbrıs, Doğu Akdeniz'in anahtarı, Mavi Vatan'ın kalesi. Bazı eleştirilere rağmen, Türkiye'nin gemileri Doğu Akdeniz'den çekmedi; aksine, stratejik hamlelerle varlığını pekiştiriyor.  Mavi Vatan'dan Çekilme İddiaları: Tarihi Bir Yenilgi mi, Yoksa Yeniden Doğuş mu? Eğer AB ve ABD baskılarıyla Mavi Vatan'dan çekilme iddiaları doğruysa, bu: - 450 yıllık Akdeniz hakimiyetimizin sonu olur. - Enerji bağımsızlığımızın mezara gömülmesi anlamına gelir. - Türk denizciliğinin Barbaros'tan beri yaşadığı en utanç verici yenilgi olur. Ama gerçekler farklı: 2025'te Türkiye, Suriye, Libya (Hafter) ve Filistin'le anlaşmalar yaparak kuşatmayı kırıyor. Norveç'in bile Rumlarla arama yaptığı bir ortamda, Türkiye'nin yokluğu iddiası yalan – aksine, Türk elektriği ve engellemeleri İsrail'i çarpıyor. Kronos gaz yatağı gibi yeni keşifler, 2027 sonrası mücadelenin habercisi – ve Türkiye bu oyunda başrolde olmalı."  Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Türkiye'nin Kuşatılması: Yeni Versiyonuyla Devam Ediyor BOP, 2025'te Trump'ın "yeni ulus inşası" versiyonuyla geri dönüyor: Doğu Akdeniz'i İsrail'in koruma altına alınması için kullanıyorlar.  ABD üsleri, Yunanistan'daki askeri varlığı artırarak Türkiye'yi tehdit ediyor; Doğu Akdeniz enerji havzası, BOP'un bir parçası haline geldi.  İsrail'in Kıbrıs politikası, GKRY'yi kullanarak Türkiye'yi dışlıyor – ama bu, Avrasya'da bağımsızlık mücadelesi veren Türkiye için bir fırsat: Çin ve Rusya'yla iş birliği, bu kuşatmayı parçalayabilir. BOP'un Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ayağı, İsrail'in "büyük" hayallerini besliyor, ama Türkiye bu projenin mezar kazıcısı olabilir. Sonuç, Uyarı ve Acil Eylem Planı Türkiye, Doğu Akdeniz'deki varlığını korumak için derhal harekete geçmeli – yoksa gelecek nesillerimiz mirassız kalır.  1. Lübnan'la derhal benzer bir anlaşma imzalanmalı; İsrail'in Lübnan'ı kullanarak bizi dışlamasına izin vermemeli. 2. KKTC ile deniz yetki alanları anlaşmasını acilen hayata geçirmeli; federasyon hayallerini çöpe atıp,ada da iki devletli çözümün mecburi olduğu ortaya çıkar.."  3. Türkiye'nin Bölgede fiili varlığını artırması, Donanmayı harekete geçirmesi, sondaj gemilerini geri dönmesi, askeri tatbikatlarla Yunan-Rum ittifakını endişeye sevk etmesi gerek şarttır.. 4. Mavi Vatan doktrininden taviz verilmemelidir; bu tutum tüm dünyaya ilan diplomatik bir dil ve üslup ile ilan edilmeli: Doğu Akdeniz Türk çemberi uluslararası hafızalarda kalıcı hâle getirilmelidir. 5. İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakına karşı Avrasya bloğu ile daha yakın  temaslar kurulmalı ,(Rusya, Çin ve İran'la enerji iş birliği, BOP'u tarihe gömer.) 6. Kamuoyunu seferber et: Medya sessizliğini bozması teşvik edilmelidir bu yönde yasal düzenlemeler de ihmal edilmemeli,yazarlar  ve bilim adamlarının üzerindeki ifade  hürriyetine karşı jüristokratik zorbalığın sonu getirilmeli ve ne zaman nereyi keseceği kestirilemeyen yasa kılıcı  geri çekilmelidir.gençliği Mavi Vatan bilinciyle donatmalı,eğitim müfredatı bu yönde yeninden ele alınmalı özellikle millî eğitim bakanlığı ve gençlik ve spor bakanlığı eş zamanlı ve birlikte etkinlikler yapmalıdır, millîyetçi dernek ve vakıflar inanç ve siyasi eğilimlerine bakılmaksızın desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.– 29 Ekim'de Anıtkabir'de mavi bayan haritası  büyükçe açılmalı bu durum  haber olarak resimli ve videolu biçimde dünya basınına servis edilmelidir. Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur. Doğu Akdeniz'de kaybedeceğimiz her karış, Türk milletinin onurundan çalınmış bir parçadır. Bu sessizlik kader değil, direniş fırsatıdır. Türk milleti jeopolitik intiharı kabul etmez – aksine, zaferle taçlandırır! Not: Bu analiz, ulusal güvenlik ve istihbarat perspektifinden hazırlanmış olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini koruma amacıyla kaleme alınmıştır.
Ekleme Tarihi: 25 Ekim 2025 -Cumartesi
Cüneyt Diler

Türkiye'nin Jeopolitik İntiharı mı, Yoksa Diriliş Mücadelesi mi? (UYARI VE ACİL EYLEM ÇAĞRISI)

Türkiye Cumhuriyeti'nin Doğu Akdeniz'deki egemenlik hakları ve stratejik menfaatleri, emperyalist güçlerin sistematik bir kuşatması altında erozyona uğratılmaya çalışılıyor. 2025 yılına girdiğimiz bu kritik dönemde, Lübnan-GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) arasındaki 2007 tarihli "Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Anlaşması"nın Lübnan tarafınca onaylanması tartışmaları, basit bir diplomatik manevra olmanın ötesinde, Türkiye'yi Mavi Vatan'dan dışlama stratejisinin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Bu hamle, ABD-İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakının Doğu Akdeniz'i "Türkiye'siz bir enerji cenneti"ne dönüştürme planının en somut adımlarından biri. Ancak unutulmasın: Bu kuşatma, Türkiye'nin karşı ataklarıyla boşa çıkarılabilir – ve çıkarılmalıdır. Aksi takdirde, bu jeopolitik intihar, sadece deniz haklarımızı değil, ulusal bağımsızlığımızı da yok eder.

 Stratejik İflasın Derin Kökleri: Lübnan-GKRY Anlaşmasının Perde Arkası ve Güncel Boyutları

2007'de imzalanan ama 18 yıl boyunca Lübnan tarafından onaylanmayan bu anlaşma, 2025'te yeniden gündeme getirilerek, Doğu Akdeniz'deki güç dengelerini Türkiye aleyhine çevirme amacıyla manipüle ediliyor. Lübnan'ın bu adımı, İsrail'in Lübnan'la yaptığı deniz sınırı anlaşmasının bir uzantısı gibi işliyor – ki bu anlaşma, Türkiye ve KKTC'nin haklarını hiçe sayarak Doğu Akdeniz'in gaz rezervlerini İsrail'e peşkeş çekiyor. Zamanlama tesadüf değil: Türkiye'nin Suriye ile normalleşme sürecinde olduğu bir dönemde, bu hamle Mavi Vatan doktrinimizi zayıflatmayı hedefliyor. Ancak Türkiye'nin cevabı gecikmedi – 2025'te Suriye ile imzalanan deniz yetki alanları anlaşması, GKRY'nin oyununu bozacak bir karşı hamle oldu. Benzer şekilde, Libya'daki Hafter yönetimiyle yapılan anlaşma, İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakına ağır bir darbe vurdu, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin hakimiyetini pekiştirdi.

Anlaşmanın kritik boyutlarını genişleterek ele alalım:

1. *Zamanlama ve Psikolojik Savaş*: Bu anlaşmanın 2025'te yeniden ısıtılması, Türkiye'nin iç politik karmaşası ve Gazze kriziyle meşgul olduğu bir döneme denk geliyor. Amaç, Türkiye'yi "pasif" göstererek, Mavi Vatan'ı adım adım eritmek. Ancak Türkiye'nin Filistin'le yaptığı deniz yetki anlaşması, Yunan-Rum oyununu bozarak, Gazze'nin Filistin'e ait deniz alanlarını koruma altına aldı – bu, İsrail'in "Büyük İsrail" hayallerine tokat gibi bir yanıt.


2. *Hukuki Gasp ve Kıbrıs'ın Bölünmüşlüğü*: GKRY, Kıbrıs adasının tamamını temsil etme iddiasıyla bu anlaşmayı yapıyor, ancak uluslararası hukuk bunu tanımıyor. KKTC'nin hakları hiçe sayılıyor, adanın Türk tarafı "azınlık" statüsüne indirgenmeye çalışılıyor. Bu, sadece deniz yetkisi değil, Kıbrıs'ın egemenliğini hedef alan bir saldırı. 2025'te KKTC ile acil bir deniz yetki anlaşması imzalanması, bu hukuki çarpıtmaya son verecek – ve vermelidir." 

3. *İsrail'in Gölgesi*: Anlaşmanın arkasında İsrail'in Doğu Akdeniz gazı üzerindeki hakimiyeti yatıyor. İsrail, Lübnan'la sınır anlaşmasını kullanarak, gaz rezervlerini Avrupa'ya taşıma hayalleri kuruyor – EastMed boru hattı projesiyle Yunanistan ve GKRY'yi yanına alarak Türkiye'yi dışlıyor.
 2025'te bu ittifak, ABD'nin desteğiyle güçleniyor; Washington, "3+1" (ABD-Yunan-İsrail-GKRY) ittifakını Doğu Akdeniz'de terörle mücadele ve enerji güvenliği adı altında pekiştiriyor. Ancak İsrail basını bile kabul ediyor: Türkiye'nin engellemeleri, bu projeleri sekteye uğratıyor.
Medyanın Sessizliği ve Kamuoyu Manipülasyonu: Bir Teslimiyet mi, Yoksa Direnişin Önündeki Engel mi?

Yunan ve Rum medyasının "tarihi zafer" çığlıkları attığı bu süreçte, Türk medyasının bir kısmındaki derin sessizlik, stratejik bir felaketin habercisi. Bu sessizlik:

- Kamuoyu oluşturma mekanizmalarımızın zaafını ifşa ediyor.
- Dış politika araçlarımızın etkinliğini sorgulatıyor.
- Bölgesel gelişmeler karşısında tepkisiz kalmamızı teşvik ediyor.

KKTC seçimlerinde Ersin Tatar'ın iki devletli çözüm vurgusu, Mavi Vatan'ı savunan milyonlarca sesle destekleniyor. Federasyon hayalleri peşinde koşanlar, Kıbrıs'ı Rumlara peşkeş çekmek istiyor – ama Kıbrıs, Doğu Akdeniz'in anahtarı, Mavi Vatan'ın kalesi. Bazı eleştirilere rağmen, Türkiye'nin gemileri Doğu Akdeniz'den çekmedi; aksine, stratejik hamlelerle varlığını pekiştiriyor.
 Mavi Vatan'dan Çekilme İddiaları: Tarihi Bir Yenilgi mi, Yoksa Yeniden Doğuş mu?

Eğer AB ve ABD baskılarıyla Mavi Vatan'dan çekilme iddiaları doğruysa, bu:

- 450 yıllık Akdeniz hakimiyetimizin sonu olur.
- Enerji bağımsızlığımızın mezara gömülmesi anlamına gelir.
- Türk denizciliğinin Barbaros'tan beri yaşadığı en utanç verici yenilgi olur.

Ama gerçekler farklı: 2025'te Türkiye, Suriye, Libya (Hafter) ve Filistin'le anlaşmalar yaparak kuşatmayı kırıyor. Norveç'in bile Rumlarla arama yaptığı bir ortamda, Türkiye'nin yokluğu iddiası yalan – aksine, Türk elektriği ve engellemeleri İsrail'i çarpıyor. Kronos gaz yatağı gibi yeni keşifler, 2027 sonrası mücadelenin habercisi – ve Türkiye bu oyunda başrolde olmalı." 

Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Türkiye'nin Kuşatılması: Yeni Versiyonuyla Devam Ediyor

BOP, 2025'te Trump'ın "yeni ulus inşası" versiyonuyla geri dönüyor: Doğu Akdeniz'i İsrail'in koruma altına alınması için kullanıyorlar.
 ABD üsleri, Yunanistan'daki askeri varlığı artırarak Türkiye'yi tehdit ediyor; Doğu Akdeniz enerji havzası, BOP'un bir parçası haline geldi.
 İsrail'in Kıbrıs politikası, GKRY'yi kullanarak Türkiye'yi dışlıyor – ama bu, Avrasya'da bağımsızlık mücadelesi veren Türkiye için bir fırsat: Çin ve Rusya'yla iş birliği, bu kuşatmayı parçalayabilir. BOP'un Kıbrıs ve Doğu Akdeniz ayağı, İsrail'in "büyük" hayallerini besliyor, ama Türkiye bu projenin mezar kazıcısı olabilir.

Sonuç, Uyarı ve Acil Eylem Planı

Türkiye, Doğu Akdeniz'deki varlığını korumak için derhal harekete geçmeli – yoksa gelecek nesillerimiz mirassız kalır. 

1. Lübnan'la derhal benzer bir anlaşma imzalanmalı; İsrail'in Lübnan'ı kullanarak bizi dışlamasına izin vermemeli.
2. KKTC ile deniz yetki alanları anlaşmasını acilen hayata geçirmeli; federasyon hayallerini çöpe atıp,ada da iki devletli çözümün mecburi olduğu ortaya çıkar.." 
3. Türkiye'nin Bölgede fiili varlığını artırması, Donanmayı harekete geçirmesi, sondaj gemilerini geri dönmesi, askeri tatbikatlarla Yunan-Rum ittifakını endişeye sevk etmesi gerek şarttır..
4. Mavi Vatan doktrininden taviz verilmemelidir; bu tutum tüm dünyaya ilan diplomatik bir dil ve üslup ile ilan edilmeli: Doğu Akdeniz Türk çemberi uluslararası hafızalarda kalıcı hâle getirilmelidir.
5. İsrail-Yunanistan-GKRY ittifakına karşı Avrasya bloğu ile daha yakın  temaslar kurulmalı ,(Rusya, Çin ve İran'la enerji iş birliği, BOP'u tarihe gömer.)
6. Kamuoyunu seferber et: Medya sessizliğini bozması teşvik edilmelidir bu yönde yasal düzenlemeler de ihmal edilmemeli,yazarlar  ve bilim adamlarının üzerindeki ifade  hürriyetine karşı jüristokratik zorbalığın sonu getirilmeli ve ne zaman nereyi keseceği kestirilemeyen yasa kılıcı  geri çekilmelidir.gençliği Mavi Vatan bilinciyle donatmalı,eğitim müfredatı bu yönde yeninden ele alınmalı özellikle millî eğitim bakanlığı ve gençlik ve spor bakanlığı eş zamanlı ve birlikte etkinlikler yapmalıdır, millîyetçi dernek ve vakıflar inanç ve siyasi eğilimlerine bakılmaksızın desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.– 29 Ekim'de Anıtkabir'de mavi bayan haritası  büyükçe açılmalı bu durum  haber olarak resimli ve videolu biçimde dünya basınına servis edilmelidir.
Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur. Doğu Akdeniz'de kaybedeceğimiz her karış, Türk milletinin onurundan çalınmış bir parçadır. Bu sessizlik kader değil, direniş fırsatıdır. Türk milleti jeopolitik intiharı kabul etmez – aksine, zaferle taçlandırır!

Not: Bu analiz, ulusal güvenlik ve istihbarat perspektifinden hazırlanmış olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin hak ve menfaatlerini koruma amacıyla kaleme alınmıştır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ipekyoluhaber.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
( (